Adalet Bakanlığı ile İçişleri Bakanlığı İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün Türkiye ile ilgili raporuna ortak açıklama ile cevap verdi.
Türkiye Cumhuriyeti Adalet ve İçişleri Bakanlığı tarafından yapılan ortak açıklama:
Ankara, 31 Ekim 2017
İNSAN HAKLARI İZLEME ÖRGÜTÜNÜN "GÖZALTINDA : TÜRKİYE’DE POLİS İŞKENCESİ VE İNSAN KAÇIRMA" BAŞLIKLI RAPORUNA İLİŞKİN BASIN AÇIKLAMASI
Genel Olarak
İnsan Hakları İzleme Örgütü (Human Rights Watch) tarafından açıklanan raporda (rapor) yer alan işkenceye göz yumulduğu yönündeki asılsız iddialara ilişkin olarak kamuoyunun doğru bilgilendirilmesi amacıyla aşağıdaki hususlarda açıklama yapma ihtiyacı duyulmuştur.
Öncelikle; söz konusu raporun delil ve dayanaktan yoksun, tek taraflı ve somut gerçeklere uygun olmayan bir şekilde hazırlanmış olduğu belirtilmelidir. Raporun, hukukun üstünlüğü esas alınarak yürütülen terörle mücadeleye gölge düşürmek amacıyla, başta Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması (FETÖ/PDY) üyeleri olmak üzere diğer terör örgütleriyle iltisaklı ve irtibatlı kişilerin etkisi altında kalınarak hazırlandığı izlenimi edinilmiştir.
15 Temmuz hain darbe teşebbüsüyle FETÖ/PDY terör örgütünün Türk Silahlı Kuvvetleri içerisindeki yapılanmasının, savaş uçakları ve tanklar dahil ağır silahlar kullanarak 250 kişinin şehit olmasına ve 2193 kişinin yaralanmasına sebebiyet verdiği unutulmamalıdır. Aynı şekilde PKK terör örgütünün, 40 yıla yakın süredir asker, polis, kamu görevlisi ve sivil vatandaşlara yönelik terör saldırılar düzenlediği, binlerce kişinin ölümüne ve yaralanmasına sebebiyet verdiği herkesçe malumdur. Bu bağlamda raporda terör örgütleri tarafından gerçekleştirilen ve en temel insan hakkı olan yaşam hakkı ihlallerinden bahsedilmemesi oldukça "manidardır".
Öte yandan çok sayıda terör örgütü üyesinin bazı ülkelere sığındığı ve burada hayatlarına sorunsuzca devam ettiği de bilinmektedir. Suç ve suçluyla etkin mücadele etmek ve suç faillerinin yargı önünde hesap vermelerini sağlamak, başta yaşam hakkı olmak üzere vatandaşların temel hak ve özgürlüklerinin korunması bağlamında Devletin en önemli yükümlülükleri arasında bulunmaktadır. İnsan Hakları İzleme Örgütünün, gerek uluslararası sözleşmeler, gerekse Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'nin (AİHM) birçok kararında işaret edilen suçluların iadesi yükümlülüğüne rağmen (bkz. Agache ve diğerleri v. Romanya, no.
2712/02, 20 Ekim 2009; Nasr ve Ghali v. İtalya no.
44883/09, 23 Şubat 2016, ), teröristlerin iade edilmemesi ve “yaşam hakkı”na kastedenlerin yargılanması konularında söyleyecek bir sözünün olmaması düşündürücüdür.
Bu itibarla, tek taraflı raporun, büyük resmi yani Türkiye'deki demokratik sistemin karşı karşıya kaldığı tehdidi dünya kamuoyunun dikkatinden kaçırarak, Ülkemizde işkence olduğu yönünde algı oluşturmaya matuf bir propaganda aracı olduğu değerlendirilmektedir.
Raporda ima edilenin aksine Türkiye Cumhuriyeti Devleti maruz kaldığı tehlike ne kadar büyük olursa olsun, terörle mücadelesini insan haklarına ilişkin uluslararası standartları esas alarak yürütmektedir. Bunun yanı sıra Türkiye Cumhuriyeti Devleti dünyanın değişik yerlerinde yaşanan ve görmezden gelinen insan hakları ihlallerine duyarsız kalmamakta, mazlumların vicdanı olarak hak ihlallerini dünya kamuoyunun dikkatine sunmaktadır. Bu çerçevede, belirtmek gerekir ki son zamanlarda yaşanan büyük insani dramlar yüzbinlerce insanın yaşam hakkını tehlikeye sokarken, Ülkemiz sınırlarına tel örgü çekmemiş, din, dil, ırk, ülke ayrımı gözetmeksizin bu insanlara kapılarını açmıştır. Türkiye'nin dünyada en fazla mülteci barındıran ülke konumunda olduğu da gözden uzak tutulmamalıdır.
Öte yandan Ülkemiz, birçok Avrupa ülkesindeki terör olaylarıyla mukayese edilemeyecek kadar ağır terör saldırılarına maruz kalmaktadır. FETÖ/PDY'nin yanısıra, PKK, DEAŞ, DHKP-C gibi ideolojileri, yapıları ve eylem şekilleri farklı olmakla birlikte sistematik bir işbirliği içerisinde hareket eden terör örgütlerinin demokrasiyi, anayasal düzeni ve hayatın olağan seyrini tehdit eden terörist faaliyetlerini önlemek amacıyla, uluslararası sözleşmelere ve hukukumuza uygun tedbirlerin alınması bir zorunluluktur.
İşkenceyle Mücadele, Ulusal ve Uluslararası Mekanizmalar
Türkiye, işkenceye sıfır tolerans politikasının bir sonucu olarak işkence suçu için zamanaşımını kaldırmış dünyadaki ender ülkelerden biridir. İşkence ve kötü muameleye ilişkin her türlü iddianın etkin bir şekilde bağımsız ve tarafsız yargı mercilerince soruşturulduğu konusunda, en ufak bir tereddüt bulunmamaktadır.
Bütün gözaltı merkezleri ile ifade alma odaları, gözaltındaki kişilerin durumları, gözaltına alınma neden ve süreleri, yakalama ve gözaltına alınma ile ilgili tüm kayıt ve işlemler Cumhuriyet başsavcılıkları ve idari kurumlar tarafından düzenli olarak denetlenmektedir. Kamu Denetçiliği Kurumu, Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu (OPCAT kapsamında ulusal önleme mekanizması olarak kabul edilen) ve TBMM İnsan Haklarını İnceleme Komisyonu ya da araştırma komisyonları bu tür yerlerde inceleme, araştırma ve denetleme yapabilmektedirler.
Adalet Bakanlığı'nın 158 numaralı Genelgesi uyarınca, işkence ve kötü muamele iddialarına ilişkin soruşturmaların, kolluk kuvvetlerine bırakılmayarak bizzat Cumhuriyet başsavcısı ya da görevlendireceği bir Cumhuriyet savcısı tarafından etkili ve yeterli bir şekilde yürütülmesi konusunda azami hassasiyet gösterilmektedir. Bunun da ötesinde; OHAL döneminde yapılan bir düzenleme ile (682 sayılı KHK 10. madde) işkence yapmak, cezai sorumluluklardan ayrı olarak, kamu görevinden çıkarılma sebebi olarak kabul edilmiştir.
Öte yandan, ceza infaz kurumları ve gözaltı merkezleri dahil olmak üzere özgürlüğünden yoksun bırakılanların tutulduğu bütün yerler Avrupa İşkencenin Önlenmesi Komitesi (CPT), Birleşmiş Milletler İşkencenin Önlenmesi Alt Komitesi (SPT) ve BM İşkence ve Diğer Zalimane, Gayri İnsani ve Küçültücü Muamele ve Cezaların Önlenmesi Özel Raportörü gibi uluslararası mekanizmaların denetimine de açıktır.
CPT tarafından 2015 yılında Ülkemize gerçekleştirilen ad hoc ziyaretin raporu da, sözleşmede belirtilen yükümlülüklerimizle uyumlu olarak 17 Ekim 2017 tarihinde yayınlanmıştır.
Bu hususlara ilave olarak, 15 Temmuz 2016'dan sonra AİHM'e yaşam hakkının tehlikede olduğu veya tutuklama ve barınma koşullarından bahisle işkence ve kötü muamele iddiasıyla yapılan ve Hükümetimizden bilgi ve belge istenen 21 tedbir talepli başvurudan, incelenmesi tamamlananların tamamının Mahkeme tarafından reddedildiği de göz önünde bulundurulmalıdır. AİHM, söz konusu tedbir taleplerinde, başvuranların iddialarıyla birlikte Hükümet tarafından sunulan bilgi ve belgeleri incelemiş ve başvuranların tedbir taleplerini yerinde görmeyerek reddetmiştir.
Öte yandan, OHAL dönemindeki düzenlemeler dahil olmak üzere şüpheli/sanığın avukata erişimine ilişkin mevzuatımızdaki hükümlerin, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin çok yakın tarihte verdiği kararlarla da uyumlu olduğu çok açıktır (bkz. İbrahim ve diğerleri v. Birleşik Krallık [BD], no. 50541/08, 50571/08, 50573/08 ve 40351/09,13 Eylül 2016 ile Simeonovi v. Bulgaristan (BD), no. 21980/04, 12 Mayıs 2017).
İleri Sürülen İddialar
Yukarıda belirtildiği gibi Türkiye işkenceye sıfır tolerans politikasının bir gereği olan bütün yasal ve idari tedbirleri almıştır. 15 Temmuz sonrası dönemde de bu tedbirlere hassasiyetle riayet edilmektedir. Başta Cumhuriyet başsavcılıkları olmak üzere yetkili mercilere iletilen veya resen tespit edilen her türlü iddia titizlikle araştırılmakta ve gereğine tevessül edilmektedir. Söz konusu raporda bahsedilen hususlarda da etkili bir soruşturma yapılmaktadır. Örneğin:
FETÖ/PDY silahlı terör örgütüne yönelik sürdürülen soruşturma kapsamında Kırıkkale ilimizde yargılanması devam eden H.K. isimli şahsın mahkemede dile getirdiği kötü muamele iddiasının ilgili Mahkeme tarafından Kırıkkale Cumhuriyet Başsavcılığına iletildiği ve Başsavcılıkça yürütülen soruşturma kapsamında ayrıntılı bir araştırma yapıldığı, nezarethanedeki 11 adet kamera kaydının 6 kişilik bilirkişi heyeti tarafından detaylıca incelendiği, H.K.'nın bütün sağlık dosyasının da incelenerek iddiaların asılsız olduğunun tespit edildiği ve kovuşturmaya yer olmadığına karar verildiği anlaşılmıştır.
Yine, Van ili Gevaş ilçemizde, silahlı terör örgütü PKK üyelerinin Gevaş İlçe Emniyet Amirliği binasına gerçekleştirdikleri roketatarlı saldırı neticesinde, saldırıyı gerçekleştirdiği şüphesiyle yakalanan kişilerden C.A., A.A. ve H.A. tarafından ileri sürülen kötü muamele iddiaları Cumhuriyet Başsavcılığınca titiz bir şekilde araştırılmakta olup soruşturma devam etmektedir.
Şemdinli ilçemizde, silahlı terör örgütü PKK üyelerince bir polis memurumuzun yaralandığı ve bir polis memurumuzun şehit edildiği saldırı sonrasında şüpheli sıfatıyla ifadeleri alınan S.T. ve N.Ş.'nin kötü muamele iddialarıyla ilgili olarak da, ilgili Cumhuriyet savcısının talimatı ile soruşturma başlatılmış olup toplam 39 şahsın müşteki sıfatıyla ifadeleri alınmıştır. Soruşturma halen titiz bir şekilde devam etmektedir. Ayrıca idari soruşturma kapsamında bir polis memuru açığa alınmıştır.
Şanlıurfa'da mahkemece tutuklanarak cezaevine gönderilen, sonrasında tekrar polis merkezine götürülüp işkenceye uğradığını ileri süren ve raporda "öğretmen A" olarak anılan şahsın iddiaları Şanlıurfa Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından incelenmiş, iddiaların soyut olduğu ve somut delillerle desteklenmediği tespit edildiğinden 17 Temmuz 2017 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına karar verilmiştir.
Benzer iddialarda bulunan ve raporda "Öğretim üyesi A" anılan şahsın iddialarıyla ilgili olarak ise Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından soruşturma devam etmektedir.
B.O. isimli bir şahsın avukatına anlattıklarına dayanarak; B.O. ve S.K.'nn Ankara'da polislerin kötü muamelesine maruz bırakıldığı ileri sürülmekte ise de söz konusu kişilerin gözaltında tutukları süre boyunca her gün sağlık kontrolünden geçirildikleri ve sağlık raporlarında darp ve cebir izine rastlanmadığının belirtildiği tespit edilmiştir.
Ayrıca, A.K.'nın avukatı, A.K.'nın Ankara'da polis gözetimi altındayken işkence gördüğünü ileri sürerek Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunmuştur. Mağdur olarak ifadesi alınan A.K.; 10 yıldan beri "vertigo" hastası olduğunu, hastalığı nedeniyle denge kaybı, sağlıklı düşünememe, baş ağrısı gibi şikayetlerinin olduğunu, herhangi bir kimseden şikayeti olmadığını belirtmiştir. Buna rağmen savcılık yine de incelemesini sürdürmüş, mağdurun gözaltında bulunduğu sürece ilişkin alınan doktor raporlarını incelemiş, raporlarda herhangi bir darp ve cebir izinin bulunmadığının tespit edildiği anlaşılmış ve delil yetersizliğinden söz konusu iddialarla ilgili olarak 30 Mayıs 2017 tarihinde kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiştir.
Yine, silahlı terör örgütü PKK üyesi olduğu şüphesiyle hakkında soruşturma bulunan M.A.'nın, Kırşehir ilimizde polis gözetimi altındayken işkence gördüğü ve buna göz yumulduğu ileri sürülmüşse de M.A'nın şikayetleriyle ilgili olarak Kırşehir Cumhuriyet Başsavcılığının yürüttüğü soruşturmanın devam ettiği anlaşılmıştır.
Raporda ileri sürülen iddiaların bir kısmıyla ilgili herhangi bir ihbar veya şikayet bulunamamıştır. Örneğin raporda 7 nolu vakıa da bahsedilen İ.K. ile ilgili dipnotta belirtilen soruşturma numaralı dosyada dört farklı İ.K. bulunduğu tespit edilmiştir. 4 farklı İ.K. dan her birinin sorgu tutanağı incelenmiş ancak işkence iddiasına rastlanılmamıştır. Ayrıca bu dört faklı kişinin TC kimlik numaraları UYAP sisteminden sorgulanmış, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı memur suçları bürosuna hiçbiri adına işkence iddiasıyla verilmiş bir şikayet dilekçesinin bulunmadığı tespit edilmiştir.
O.D. ve Ö.A. nın sorguları sırasında dile getirdikleri kötü muamele iddiaları ilgili hakimlikler tarafından yetkili ve görevli Cumhuriyet başsavcılığına bildirilmiş olup soruşturmalar titiz bir şekilde yürütülmekte ve adaletin tecelli etmesi için azami gayret sarf edilmektedir.
Raporda ileri sürülen kaçırma iddialarına gelince; yaşam hakkının korunması Devletin en temel sorumluluğudur. Bu kapsamda ilgililerin yakınları tarafından Ankara ve İzmir Cumhuriyet Başsavcılıklarına yapılan ihbarlar üzerine derhal soruşturma başlatılmıştır. T.Ç., C.K., Ö.A., M.O. ve M.Ö. ile ilgili olarak Ankara ve İzmir'de ayrı ayrı soruşturmalar yürütülmektedir. Yürütülen soruşturmalar kapsamında kaçırıldığı belirtilen kişilerden Ö.A. 16 Mayıs 2017 tarihinde FETÖ/PDY silahlı terör örgütü üyeliğinden yakalanarak tutuklanmıştır. Her bir kaçırılma iddialarıyla ilgili olarak, olayların gerçekleştiği belirtilen yerlerdeki kamera görüntüleri, olaya karıştığı ileri sürülen araç bilgileri, görgü tanıkları, bahsi geçen kişilerin yakınlarının beyanları, telefon görüşmeleri ve HTS kayıtları incelenmekte, iddialar titizlikle araştırılmaktadır.
Kaçırıldığı iddia edilen 5 kişiden ikisi olan M.Ö. ve M.O'nun yakınları tarafından AİHM’e tedbir talepli başvuru yapıldığını ve Cumhuriyet savcılıkları tarafından yürütülen soruşturmalara ilişkin sunulan bilgi ve belgeler neticesinde M.Ö'nün yakınlarının taleplerinin 31 Ağustos 2017 ve M.O'nun yakınlarının taleplerinin 18 Eylül 2017 tarihinde reddedildiğini belirtmek gerekmektedir.
Tüm bu hususlar, rapora yansıyan iddiaların gerçeği yansıtmadığının açık bir göstergesi olup, yetkili adli ve idari makamlar her türlü ihbar ve iddiayı titiz bir şekilde ve bütün ihtimalleri dikkate alarak soruşturmaktadır.
Ayrıca bu husus, raporun dezenformasyon amacı güden, spekülatif, uluslararası kamuoyunda yanıltıcı algı oluşturmaya yönelik asılsız iddialar içerdiğini de göstermektedir.
Sonuç
Hukukun üstünlüğü, demokrasi ve insan hakları Türkiye Cumhuriyeti Devletinin temel ilkeleridir. Devletimiz, silahlı ve hain darbe teşebbüsü ve sayısız terör saldırısı karşısında dahi, bu ilke ve değerleri esas alarak ve uluslararası yükümlülüklerine uygun olarak terör örgütleriyle mücadele etmektedir.
İşkenceye sıfır tolerans politikasının gereği olarak, adli ve idari makamlar her türlü işkence ve kötü muamele iddiasını titizlikle incelemekte ve sorumlular hakkında gerekli işlemler yapılmaya devam etmektedir.
Kamuoyuna saygıyla duyurulur.